Pamuk, Şevket. A Monetary History of the Ottoman Empire

 * Tağşiş yönteminin uygulanmasının ardındaki gerekçeler ve bunların Osmanlı’ya uyarlanmasıyla  ilgili “Motives and explanations” başlığı altındaki (s. 50-51) 5 maddeye atıfta bulunmak icab  edebilir. Bu bölümün başlarında “tağşiş-fiyat artışı” ilişkisi öne çıkarılmış. “Fatih” devri ile ilgili  tespitleri var: bu devri ileriki devirlerden ayırıp “farklı bir yere” oturtuyor. (s. 50-54) 

* Osmanlı’da tağşiş’e yol açan gelişmelerin neler olduğuyla ilgili Akdağ ve İnalcık’ın “iktisadi  vaziyet” hakkındaki meşhur makalelerindeki görüşlerin kısa değerlendirmesi yapılmış (s. 54-55)  Kısaca “kıymetli maden darlığı”nı aşmak için müracaat edilen “tağşiş” uygulamasının, “maden  darlığı”nı daha da derinleştirebileceği ima ediliyor; bu değerlendirme çerçevesinde ardından gelen 

fiyat artışlarına atıfta bulunuyor. Ancak tağşişlerin “periyodik” olduğuna ve merkezi yönetimlerin  bu uygulamalardan mali/fiskal yarar sağladığını vurgulamaktan da geri durmuyor. (s. 55) * The Emerging moneraty system:  

- The gold sultani, an “international” coin (s. 59-62);  

- Foreign coins (s. 62-66); Gold-Silver-copper (s. 66-70);  

- Bimetallism or silver monometallism (s. 70-74);  

- Increasing use of money (s. 74-77) 

* Osmanlı yönetimi, ilk zamanlardan beri yabancı paraların imparatorluk dahilinde tedavülüne izin  veriyor, hatta bunu teşvik ediyor. (s. 63) Bunun başlıca nedeni, mahalli piyasalarda tedavül eden  para miktarını arttırmak. (s. 64) Ayrıca, yabancı paralar, hem iaşe hem fiskal yönden önemli görülen  dış ticareti kolaylaştırıyor. Zira 16. yüzyılda “sultani”nin yaygın kullanımına kadar, önde gelen  yabancı paralar aynı zamanda Osmanlı sınırları içerisindeki uzak-mesafeli ticaretin başta gelen  ödeme araçları. (s. 64) 

* “Efrenciye” veya “flori” olarak bilinen Venedik dükaları ile 16. yüzyılın ilk çeyreğine kadar  tedavülde kalan Mısır “eşrefi” veya “eşrefiye”leri, 15 ve 16. yüzyılların en önemli altın paraları.  Bunlardan sonra, Macar “engürüsiyye”leri ile 15. yüzyıl ortalarına kadar önemini muhafaza eden  Floransa’nın altın “florin”leri geliyor.  

* Avrupa menşe’li gümüş sikkeleri, Osmanlı piyasalarında 16. yüzyılın ikinci yarısına kadar önemli  bir yer işgal etmiyor. (s. 66) Bu dönem aynı zamanda ekseriyetle Amerikan kökenli olan ve  “groschen” olarak bilinen iri gümüş sikkelerin Batı Avrupa’da Osmanlı topraklarına ulaşmaya  başladığı yıllar. (s. 66) 

* “Gold-silver-copper” başlığı altında, her bir maden türünün kullanım alanları ve kimler tarafından  kullanıldığına açıklık getirilemeye çalışılmış. (s. 66-69) “petty coinage” ve “bakır” sikkelerin  kullanımının yol açtığı sikkelere ayrıca vurgu yapılmış. (s. 68-69) Ayrıca, “medium-sized silver  coin”ların nasıl olup da geniş bir kullanım alanı bulduğunun izahı var (s. 69) 

* Osmanlı yönetimi erken dönemlerde iri gümüş sikkeleri “akçe”nin katları olarak basıyor ancak  bunlar istisnai. (s. 70) Aslında altın ile gümüş arasındaki oranın “Early Modern Age” boyunca 10-16  arasında olduğu dikkate alındığında “akçe” ile “sultani” ve dengi altın paralar arasında “medium size” bir paraya ihtiyaç da varmış. (s. 69-70) İlk olarak Organi Gazi zamanında (1324-62) 5 akçelik  sikkeler basılıyor. Fatih ve II. Beyazıt devirlerinde de 10’luk akçeler basılıyor. Ancak hem bu  zikredilenler, hem de 16. yüzyıldaki örnekleri belirli tarih aralıklarında ve belirli lokasyonlarda  basılıyor. Bu da, hacimlerinin sınırlı olduğunu gösteriyor. (s. 70) 

-- 10’luk akçeler 17. yüzyılın erken devirlerinde daha sık basılıyor. Aynı dönemde, tağşişlere bağlı  olarak “sultani” ile “akçe” arasındaki oran, “akçe”nin aleyhine daha da açılmış. 17. yüzyılın erken  devirlerinde “sultani”nin rayici 120 ile 160 akçe arasında değişiyor. Dolayısıyla, ara paraya  (intermediate level of coin) duyulan ihtiyaç daha da beliginleşmiş. Ayrıca bu dönemde, IV. Murad  (1623-40) ve Sultan İbrahim devirlerinde (1640-48), İstanbul ile sınırlı olmak üzre 5’lik akçeler de  basılmış. “Akçe”nin istikrarsızlığından, 17. yüzyılın erken devirlerindeki iri gümüş sikkeler de  [akçenin katları anlaşılmalı zannediyorum] olumsuz etkilenmiş: Akçe tağşişe uğradıkça, iri sikkeler de  tedavülden kalkma eğilimine girmiş. Sahillioğlu’na göre [XVII. Asrın İlk Yarısında İstanbul..., s. 227- 34], tedavülden kalkmazdan önde 10’luk akçe 12’ye geçiyormuş. (s. 70) 

* Sultani’nin standardı, akçenin aksine, Venedik dükası ve Akdeniz havzasında tedavül eden diğer  çoğu altın sikke ile aynı kalıyor. (s. 71) Sultani’nin rayici, akçenin ihtiva ettiği gümüş miktarına, altın gümüş rasyosuna ve diğer birçok faktöre bağlı olarak piyasa tarafından ve akçe cinsinden 

belirleniyor. Altın ve gümüş arasında, altın ve gümüş sikkelerin itibarî/yazılı değerini veya  standardını belirleyen sabit bir rasyo yok. Merkezi yönetimin denetimi altında bir dizi eyalet  darphanesi, devlete ödenecek bir “senyoraj” ücreti karşılığında, hem altın hem de gümüş sikke  basabiliyor. (s. 71) 

* Osmanlı “para rejimi”ni tanımlarken, “monometalizm” ve “bimetalizm” terimlerinin kullanılıp  kullanılamayacağı ve bunların ne anlam geldiği ile ilgili bir bahis var (s. 71) * Osmanlı sisteminin en belirgin fazileti (virtue) esnekliği imiş. Piyasalar altın sikkelerin rayiçlerini  (exchange rate) belirlediği ve devlet tarafından kabul edilen resmi rayiçler piyasaları yakında takip  ettiği sürece, paralara değerlerinin üzerinde veya altında bir fiyat biçilmesi (over- or undervalued)  söz konusu olmuyor. Buna bağlı olarak, söz konusu paralar için, tedavülden çekilme tehlikesi de  ortaya çıkmıyor. (s. 72) Osmanlı yönetimi bu politikasını 19. yüzyıla kadar muhafaza ediyor. (s. 71- 72) Orta ve Yeniçağlar (Medieval and Early Modern) boyunca Avrupa ve Yakındoğu’daki devletin  pratikleri birbirinden farklılık gösterse de, çoğu Osmanlı’nınkine benzer esnek bir yaklaşım  sergiliyorlar. (s. 72) İstisnaları da var. Venedik, mesela, spesifik bir altın-gümüş rasyosunu  benimsiyor ve altın sikkeler için itibarî/yazılı (face value) değerlerini esas alıyor.  * Fatih devri hariç (klasik dönemde) Osmanlı yönetiminin istikrarlı bir politika izlediği; 16. yüzyılın  ikinci yarısına kadar tağşişlerden uzak durduğu; altın sikkenin (sultani) standardını da  değiştirmediği; ve bunun izahı/nedenleri (s. 72)  

* The nature and the extent regarding Ottoman monetary practices (s. 72) Burada Fatih devri ve  sikkelerin (specie) darbı, tedavülü ve naklini düzenleyen kanunnameler ön plana çıkarılmış.  Ardından, bu katı müdahaleciliğe yol açan “silver famine” bahsine yer verilmiş (s. 42-47; 73)  * Takip eden paragrafta, müdahaleciliğin para piyasalarının kontrol altına alınmasında, yani para  (specie/coinage) tedariği ile kur ve faiz oranlarının denetlemekte ve regüle etmekte yetersiz olduğu  vurgulanıyor. (s. 73) Bunun Osmanlı yöneticieri tarafından da farkedildiği ve Fatih devrinden sonra  “selektif” davranılarak istisnai ve acil durumlarda uygulandığı hatırlatılıyor. Genel yargı, 15.  yüzyıldan sonra Osmanlı para “practice”lerinin olabildiğince esnek (flexible) ve pragmatik bir  karaktere sahip olduğu. (s. 73) 

* Söz konusu esnekliğin en iyi gözlendiği alanlardan birisi farklı para (coinage) birimleri arasındaki  kur oranlarının tespit ediliş biçimi. Osmanlı yönetimi, sürekli yaşanan para (specie) darlığına bağlı  olarak, olabildiğince fazla değerli madeni (coinage and bullion) ülkeye çekme ve tedavüle sokma  derdine düşüyor. Aslında bu kaygı, para “practice”lerinde en belirleyici şey olmuş. Osmanlı  yöneticileri altın ve gümüş arasındaki “rasyo”nun ve farklı paraların değerlerinin (value) sürekli  dalgalanmalara maruz kaldığını görüyorlar. Bu şartlarda sabit kur oranlarının uygulanması halinde  iyi, yani hak ettiğinden daha düşük değer biçilen (undervalued) paraların Gresham kanunu gereği  piyasadan çekileceği de gayet açık. (s. 73) Bu nedenle, Osmanlı yönetimi mahalli piyasaların hem  “sultani”nin, hem de yerli ve yabancı diğer farklı sikkelerin de kur oranını (exchange rate)  belirlemesine müsaade ediyor. (s. 73-74) Sicil kayıtları, kadıların, şahıslar arasındaki ihtilafların  hallinde bu piyasalara müracaat ettiğini (/piyasaları esas aldığını) gösteriyormuş. (s. 74)  Sahillioğlu’na (XVII. yy. ilk yarısında.., s. 35-53) göre devletin ödemelerde kabul edilebilecek farklı  altın ve gümüş sikkeler için ilan ettiği resmi oranlar, bu paraların piyasa oranlarından pek farklı değil  (s. 74) 

* Devletin yabancı paralarla (coinage) ilgili politikaları, söz konusu esnekliğin tatbik edildiği  alanlardan bir diğeri: İlk zamanlardan beri bu paralar ödeme aracı olarak kabul ediliyor ve tedavüle  girmeleri teşvik ediliyor. Değerli madenler ve yabancı paralar (currency) ithal vergisinden de 

(import dues) muaf. Bazı Avrupalı devletlerin tüccarlar da, verilen imtiyazlar veya kapitülasyonlar  icabı, getirdikleri yabancı paralar için bütün gümrük vergilerinden muaf. Bu hususta, gümrük ve  maden me’mularına (officials), yabancı paraların darp için darphaneye teslime icbar olunmaması  ihtar ediliyor. [TAM ÖYLE DEĞİL. BUNU AÇMAK, YORUMLAMAK, ÖRNEKLENDİRMEK VE  KULLANMAK LAZIM] (s. 74)

Yorumlar